SİYASAL İSLAMCILARDAN MEDET UMMAK I
“Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki. Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler. müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin gerektirdiğini yapmak insan olmak için yeterlidir. Tarikat reisleri bu dediğim gerçeği bütün açıklığıyla anlayacak ve kendiliklerinden hemen tekkelerini kapatacak. mūritlerinin artık erginliğe ulaştıklarını elbette kabul edeceklerdir.”
Mustafa Kemal adeta dinci gericiliğe karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğinin işaret fişeklerini atıyor. Bu işaret fişeğinin en önemli adımları, irade ve cesarettir.
İRAN DENEYİMİ
Siyasal islamcılara güvenilemeyeceğini gösteren en önemli laboratuvar alanlarından biri de malumunuz İran İslam Devrimi’dir. “1979 da gerçekleştirilen İran İslam Devrimi, İranlı Komünistlerin gericiliğe güvenmenin ve mollalara tarihsel rol biçen tahlillerin yol açtığı vahim bir hatadır.” Bu değerlendirmeyi o döneme tanıklık eden İranlı Komünistler yapıyor.
Benim adım Bahman Nirumand’dır. İranlı bir gazeteciyim. Şah’ın devrilmesinde aktif rol oynayanlardan ve mollaların, demokrasi ve özgürlük getireceğine inanan milyonlarca solcu, demokrat, liberal ve milliyetçi insandan biriyim. Evet, Humeyni yeryüzünde cenneti vaat etti bize. Demokrasi gelecek, kimse fikirleri ve siyasal görüşleri yüzünden tutuklanmayacak, işkence yapılmayacak, kadınlara eşit haklar verilecek, giyim serbest olacaktı. Şah’ı devirdikten sonra mollaların camiye geri döneceklerinden emindik. Devleti yönetecek durumda olduklarına inanmıyorduk. Yanıldık. Kitaplardan ezberlediğimiz cümleleri, içi boş kavramları birbirimize söyleyip duruyorduk.
GEÇİŞ SANCILARI SANDIK
Humeyni, “Bütün sorunlarımızın sebebi. cemiyetimizdeki ahlaksızlıklardır. Bunların kökünü kazımalıyız.” diyor, genç mollalar terör estiriyordu. Kitabevleri yağmalanıyor, gazete bayileri ateşe veriliyordu.
ÜZERİNDE DURMADIK
Kime Güvenmeli?
Bir süre sonra kadınlara örtünme zorunluluğu getirildi. Özellikle üniversitelerde bu yüzden çatışmalar çıktı. Bu çatışmalardan rahatsız olduk; kadın sorununun güncelleşip ön plana geçmesini istemiyorduk! “Asıl mücadele, emperyalizme ve kapitalizme karşı verilmelidir.” diyorduk. Kadın sorunu bir yan çelişkiydi, ana çelişki sömürüydü. Kadının giyim sorunu, emperyalizme karşı verilen mücadeleyi baltalamamalıydı! Peçesiz, başörtüsüz sokağa çıkan kadınlar artık açıkça, gözümüzün önünde dövülüyordu. Bazı kadınların yüzüne kezzap atılıyordu. Biz ise hâlâ büyük laflar ediyorduk: bu tür olayları devrimin kaçınılmaz sancıları olarak görüp umursamıyorduk! “İttifak” “Eylem Birliği” gibi terimlerin peşinden koşup duruyorduk.
Cumhuriyeti’ni istiyor musunuz, istemiyor musunuz?”Kuşkusuz bu bir oyundu, halkın yüzde 65’inin okuryazar olmadığı bir ülkede kim ne anlardı cumhuriyetten?Yapılan propaganda belliydi; dediler ki: “İslam’a evet mi. hayır mı diyorsunuz?”Biz bu bu oyunu biliyorduk ama şöyle düşünüyorduk: “Önemli olan cumhuriyettir, serbest seçimlerdir; demokratik haklardır, özgürlüklerdir. Islam Cumhuriyeti bunu sağlayacaksa neden karşı çıkalım?” Ancak bazı küçük kesimler bu oyuna gelmemek için referandumu boykot ettiler. Sonuçta, “evet” diyen 20 milyon, “hayır” diyen ise sadece 140 bindi Mollalar bu referandum sonucunu çok iyi kullandılar. Güya tüm ülke yaptıklarını onaylıyordu. Artık televizyondan sonra basın da ellerine geçmişti. Sanki tüm muhaliflerin sayısı 140 bin kişi gibi gösterdiler. Halbuki 20 milyon içinde bizim oyumuz da vardı. Ama artık bizim sesimizin çıkmasına izin verilmiyordu.
HALKI ANLAYAMADIK
Her şey 14 Ocak 1979 tarihinde değişti. Şah, İran’ı terk etti. Ardından İran tarihinin en büyük yürüyüşü Tahran’da yapıldı. Sansür, yasak yoktu, istediğimiz gibi bağırıyorduk.Fakat mitingde ilk dikkatimi çeken, kim liberal Musaddık ya da solcu şehitlerin resimlerini taşıyor ise mollalarca dövülüyordu.Pek üzerinde durmadık bu olayın, “Hele bir kurtlarını döksünler, sonra sakinleşirler.” diye düşündük.
Mollalar güçlendikçe saldırganlaştılar.Örneğin, tirajı bir milyon olan liberal Ayendegan Gazetei’ni kapattırdılar. Sıra Keyhan Gazetesi’ne geldi; muhalif yazarların işten çıkarılmasını sağladılar.(Tanıdık geldi mi? )Tüm bu olanları protesto etmek için mitingler düzenlemeye başladık. Ama artık iş işten geçmişti insanlar yılmıştı, korkuyorlardı. Özgürlük, demokrasi ve bağımsızlık için ayaklanan halkın, bu kadar kısa sürede değişeceğini düşünememiştik. Sanmıştık ki, mollaların gerici yasalarına/kurallarına halk karşı çıkacak. Halbuki tersi oldu; mollalar yasak, sansür getirdikçe arkalarından gidenlerin sayısı arttı. ( Tanıdık geldi mi?)
Ertesi gün gazetede, bir hırsızın genç mollalar tarafından yakalanıp, adına “İslam Mahkemesi”denilen bir mahalli heyet tarafindan 35 kamçı cezasına çaptırıldığı haberini okuduk. Haberi ciddiye almadık; “Üç beş kendini bilmezin işi dedik. Bu arada bira-şarap fabrikalarının yakılması, sinemaların tahrip edilip filmlerin sokaklara atılması gibi olayların üzerinde hiç durmadık.Ufak tefek şeylerin toplumun demokrasi ve ulusal bağımsızlık yolundaki çabaları etkilemesini istemiyorduk. Biz bunları söylerken, mollalar tarafından, kadın ve erkeklerin yan yana yüzemeyecekleri; okullarda aynı sınıflarda olamayacakları; birlikte spor yapamayacakları gibi gerici kararlar ardı ardına.
Şiraz’da “İslam Mahkemesi” eşcinsel ve fahişe olduğu gerekçesiyle dört kişiyi idam ediyordu. Benzer olay Tahran’da da gerçekleşiyor, üç fahişe ve üç eşcinsel kurşuna diziliyordu.Sesleri ve görüntüleriyle erkekleri tahrik ettikleri kadın spikerler televizyondan kovuluyor, uyuşturucu olarak görülen müzik yasaklanıyordu. Alkol içen, kırbaç cezasına çaptırılıyordu.
Geçici bir firtina diye bakmak ne büyük yanılgıydı. Komünistlerden, solculardan, demokratlardan, milliyetçilerden sonra liberal İslamcılar da zamanla mollaların hedefi oldular. Şah döneminden daha çok insan cezaevlerine konuldu; idam edildi.
Şimdi düşünüyorum da, insan zamanla her türlü aşağılanmaya alışıyor galiba. Hiçbirini görmüyorduk; basma kalıp analizlerimizin doğru olduğuna o kadar inanıyorduk ki! Oysa toplum hızla dincileştiriliyordu. Alınan her kararda “Tamam bu sonuncusu.” diyorduk. Ama arkası hep geliyordu.
Üç ay önce Humeyni, Paris’te komünistler de dahil olmak üzere her görüşün rahatça örgütleneceği bir demokrasiden, özgürlükten bahsederken, şimdi tüm solcu, milliyetçi ve liberalleri İslam düşmanı ilan etmişti.Bu sözler üzerine ilk protestomuzu yaptık. Mitingimize bir milyonu aşkın insan geldi.Mollaların en iyi siyasi stratejileriydi; işlerine gelmediği zaman hemen gündemi değiştiriyorlardı. (Tanıdık geldi mi? )Referandum meselesini gündeme getirdiler. Halka soracaklardı…
Not: Bu metin, Bahman Nirumand’ın “İran” kitabından derlenmiştir.
Kaleminize sağlık Mesut Hocam..Çok dersler çıkarmak lazım bu yazılanlardan