Günlerdir elimi klavyenin üzerine her götürüşümde ateşe değmişim gibi geri çektim parmaklarımı…
Ne yazacağımı, nasıl yazacağımı bilemeden kıvrandım günlerdir.
Ne sevinçten söz etmek şu anda ne kıvançtan ne gelecek güzel günlere olan umuttan. Bir mızrak gibi yırtıyor isyanım yüreğimi, ayıp geliyor nefes almak bile. Ayıp geliyor…
Ne yazayım, nasıl yazayım?
Ahlaksızca yaşatılan bunca acının hangi birini yazayım? Hangi çocuğu, hangi genç kızı, hangi kadını, bilemedim…
Haftalardır sosyal medya, ekranlar, gazete sayfaları onlarla dolu. İnsan aklının, yüreğinin dayanma sınırları ne kadar genişmiş gördüm. Hala nefes alıyor olmamızı bir mucize gibi duyumsuyorum an be an.
“İnsan” olan herkesin boğazı düğüm düğüm gezdiği, öfkesini ne yapsa dindiremediği ne söylese ifade edemediği acısını dehşete düşerek yaşadığı, arsız, utanmaz günler yaşıyoruz.
Neredeyse tüm sosyal medya paylaşımlarında faillerine lanet okunduğu, en ağır cezaları almalarının talep edildiği gazete manşetlerinde sessiz sakin gözleriyle gözlerimizin ta içine bakıyor minicik Sıla, güzeller güzeli Narin.
Hatırlar mısınız, Özgecan’ın annesi nasıl feryat etmişti “kızımın cenazesine erkek eli değmesin” diye. Benim hiç unutamadığım bir başka cümlesi daha olmuştu annesinin;
“Kızımın tek hatası dolmuşa binip evine gelmek mi?” HATA!
Bir kız çocuğunun hunharca katledilmesine yol açan hata ne olabilir ki?
Hangi hatalarının kurbanı oldu bugüne kadar katledilen çocuklarımız, genç kızlarımız, kadınlarımız? Sıla, Narin hangi hatalarının kurbanı?..
Hangi hata böyle bir vahşeti mazur gösterebilir ki?
Bu iki hecelik küçücük kelimenin bir annenin dudaklarından dökülmesine yol açan ne?
Erkek egemen toplumda kadının, başına her ne gelmişse bunu “hak” edecek bir “hata” yapmış olduğu kesin yargısı mı? Bu yargıyı erkekler kadar kadınların da benimsemiş olması mı?..
Toplumumuzda pek çok kadın, genç kız, bu yargı nedeniyle başına gelenleri kimseyle paylaşamıyor. Tacize uğrayan kız çocukları suçlanacakları korkusuyla ailelerine bile anlatamıyorlar. Artık anlatabilecek yaşta olmayan çocuklarımız bile kurban oluyorlar! Ne vahşet!…
Toplumun gözünde “dişi köpek” durumuna gelmekten ölesiye korkan kadın, yaşadığı her türlü vahşeti kendi içine gömüyor. Kamuoyu, ancak bir gazeteye haber olursa duyuyor trajedisini kadının… Vahşice katledilen kızlarımız, erkek terörüyle can pazarında yaşayan çoğu kez kaybettiğimiz kadınlarımız istatistiklerde bir rakam olarak kalıyorlar, aileleri de acılarıyla baş başa…
Bu durumda yasalar hiçbir şey ifade etmiyor. Kadını koruyan yasaların var olması, kadın cinayetlerinin, tecavüzün, tacizin korkunç bir hızla artmasının önüne geçemiyor. “Ceza indirimi” alan, “iyi halden” salıverilen, cezasızlıkla ödüllendirilen failler ellerini kollarını sallaya sallaya yeni suçlarına yelken açıyorlar… İstanbul Sözleşmesine attığı imzayı yok sayarak sözleşmeden ayrılan iktidar ve payandası mecliste araştırma önergelerini reddederek suçluları daha da yüreklendiriyorlar.
Genç kızlarımız, kadınlarımız kendi şehirlerinde, doğup büyüdükleri mahallelerinde, sokaklarında, caddelerinde, ERKEKLERDEN korkarak yaşıyorlar!
Görüyoruz ki, yasa yapmak tek başına çözüm değil, toplumun tepeden tırnağa insan yaşamına, yaşama saygılı olmayı öğrenmesi gerekiyor. Hiçbir canlının yaşam hakkına saygısı olmayan bir anlayışın, bu konuda adım atmayacağı son derece açık. Kadını yok sayan bir anlayışın, kadını var eden bir devrimin karşısında olduğu da bilinen bir gerçek… Yetiştirdikleri “dindar ve kindar” nesil daha da güçleniyor, iktidardan aldığı cesaretle her şeyi yapmaya kendine hak görüyor.
Yoz bir kültürün topluma enjekte edildiği; dinin, ahlakın, insani tüm değerlerin ahlaksızca sömürüldüğü bir dönemden geçiyoruz. İktidardan güç alarak palazlanan ve giderek pervasızlaşan tarikatların, cemaatlerin siyasi erk üzerinde bu denli etkin olduğu bir dönem daha olmamıştı.
Din ile aldatan kesimin her türlü ahlak ve vicdan dışı davranışları karşısında sessiz kalanların çürümüşlüğünün kokusu, bizleri nefessiz bıraktı…Boğuluyoruz isyanımızda.
Boğuluyoruz acılarımızda ama, gün gelecek siz de boğulacaksınız kötülüklerinizin koyu karanlık balçığında!
Az kaldı.
Yüreğine, kalemine sağlık