Bir ülkenin geleceği, onun liderlerinin bilgi seviyesi ve kadrolarının niteliğiyle doğru orantılıdır. Türkiye günümüzde birçok zorlukla karşı karşıya olsa da, bu sorunların kökeninde çoğu zaman liderlik anlayışımızın eksikliği yatıyor.
Gerçek Liderlik Nedir?
Liderlik, basitçe konumun verdiği güç değildir. Gerçek liderlik, bilginin ve yetkinliğin bir sorumluluğa dönüştürülmesidir. “Bilmeyen değil, bilen öğretsin”—bu basit ilkenin arkasında aslında bir medeniyetsel anlayış vardır.
Başında bulunan kişi şu prensipleri benimsemelidir:
• “Ben bilirim, siz dinleyin” tavrını bırakmalıdır. Sahip olduğu bilgiyi kadroya aktarmalıdır.
• Sorumluluk bilincine sahip olmalıdır. Yönetmek değil, yetkilendirmek önemlidir.
• Etik standartları yüksek tutmalıdır. Bu, sadece bir yönetim tarzı değil; bir etik ilkedir.
Ne yazık ki siyasetimizde sıkça “bilmeyen” kişileri liderlik pozisyonlarında görüyoruz. Siyasi çıkarlar, mevki, ya da aile bağları nedeniyle üst seviyelere gelen insanlar, karar alma mekanizmalarında yer alıyor. Bu durum:
• Stratejik planlama ve uzun vadeli vizyonu zayıflatıyor
• İdari kararları değişken ve belirsiz hale getiriyor
• Halkın devlete olan güvenini sarıyor
Bürokrasinin Hastalıklı Yapısı
Türkiye’nin bürokrasisinde iki tür insan sıkça karşımıza çıkıyor ve her ikisi de sistemi felç ediyor:
“Boş Olanlar” — Görevlerini anlamayan, sorumlulukları yerine getirmeyen, proaktif çalışmayan insanlar. Bunlar:
• Kritik konulardaki kararları geciktiriyor
• Sistemde durağanlık yaratıyor
• Özel sektörü de olumsuz etkilediği için ulusal verimlilik düşüyor
“Ne Olacak Diyenler” — Fikir üretmeyen, eleştiri yapan ama çözüm sunmayan, her şeyin başarısız olacağını söyleyen kişiler. Bunlar:
• Yenilikçi fikirleri önce ederek kuruluşları durağanlaştırıyor
• Dinamik değişime karşı direnç oluşturuyor
• Genç ve yetenekli insanları cesaretinden kırıyor
Bu iki grup, bir ülkeyi paraliz etmeye yetebilir.
Liyakat Eksikliğinin Maliyeti
Türkiye’de uzun yıllar “liyakat” yerine “mezhepçilik”, “yakınlık” ve “siyasi bağlantılar” belirleyici olmuştur. Bir kişinin yetkin olup olmadığı, onun mezunu olduğu üniversiteden, ailesinden veya siyasi bağlantılarından daha az önemli hale gelmiştir.
Bunun sonuçları çok vahimdir:
• Kamu kurumlarında verimsizlik arttı
• Özel sektörde rekabet gücü azaldı
• Halkın devlete olan güveni zayıfladı
• Kaliteli kadrolar kuruluşlarını terk etmeye başladı
• Ülkenin en yetenekli insanları ya göç ediyor ya da pasifize oluyor
Kabiliyetli insanlar susturuluyor, ülkenin dinamikleri zayıflıyor. Bu, sadece bir yönetim sorunu değil; ulusal bir felaket.
Türkiye’nin Kritik Durumu
Günümüz Türkiye’si, çok boyutlu sorunlarla boğuşmaktadır:
• Ekonomik zorluklar — Enflasyon, işsizlik, dış ticaret dengesizlikleri
• Jeopolitik belirsizlikler — Bölgesel gerilimler, güvenlik tehditleri
• Sosyal gerilimler — Kutuplaşma, güven kaybı, toplumsal huzursuzluk
• Pandemi sonrası küresel ekonomi — Yeniden şekilleniyor, ticaret savaşları sürüyor
• Teknoloji yarışında geride kalma riski — Gelişmiş ülkeler hızla ilerlemiş durumda
Bu ortamda, “boş kadrolar” ve “bilmeyen liderler” ile ilerlemek mümkün değildir. Çünkü hızla değişen dünyada, geç kalan ülkeler hiçbir zaman yetişemiyor. Türkiye’nin fırsat penceresi kapanmak üzere.
Radikal Çözüm: Liyakat Temelli Sistem
Çözüm basit ama radikal olmalıdır. Türkiye’nin ihtiyacı, liyakat temelli bir sistem kurmaktır. Bu şu anlamları taşıyor:
Kamu Yönetiminde:
• Siyasi çıkarlar yerine bilgi ve tecrübeye dayalı atamalar yapılmalıdır
• Bir bakan, bir müdür ya da bir başkan, o pozisyonda yetkin olduğu için orada olmalıdır—başka sebeplerle değil
• Kadrolar, performansa göre değerlendirilmeli ve hesap sorulmalıdır
Özel Sektörde:
• Başta gelen şirketlerin yönetim kademelerinde, sadece iş bağlantıları değil, gerçek yetkinlik aranmalıdır
• Küresel pazarda yerel bağlantılar tek başına yetmiyor—bilgi ve deneyim esas olmalıdır
• Kurumsal kültür, meritokrasi etrafında şekillenmelidir
Eğitim ve Araştırmada:
• Üniversitelerde ve araştırma kurumlarında, akademisyenlerin atanması liyakate dayandırılmalıdır
• Bilim ve araştırmanın politikleştirilmesi, toplumu geri götürüyor
• Eğitim sisteminde, öğrencilere sadece bilgi değil, eleştirel düşünme ve sorumluluk bilinci aşılanmalıdır
Liderler Fark Yaratmalıdır
Liderler, söyledikleri değil, yaptıklarıyla örnek göstermelidir:
• Kendi kadrolarından beklediklerini, kendisinden de beklemelidir
• Daha yüksek standartlar uygulamalıdır — Alt kademeler bunu görmelidir
• Öğrenmekten, hata tanımaktan ve gelişmekten çekinmemelidir — Tüm kuruluşa etki yapan bir mesaj bu
• “Bilmeyen değil, bilen öğretsin” ilkesini yaşayarak göstermelidir — Sadece söz değil, eylem lazım
Bu değişim hiçbir zaman yukarıdan aşağıya empoze edilemez. Liderler bunu yaşayarak göstermelidir.
Zamana Karşı Yarış
Türkiye’nin bu kritik dönemde, her kaybedilen zaman önem taşıyor.
• Liyakat temelli bir sistem kurmak — ülkenin varlığının meselesi
• Kadrolarını güçlendirmek — ekonomik yeterlilik için şart
• Bilgili liderler yetiştirmek — geleceğin garantisi
“Boş olanlar” ve “ne olacak diyenler” yerine, bilgi sahibi, sorumluluk duyan ve çözüm üreten insanları görevlendirelim.
Çünkü Türkiye, bunu hak ediyor. Ülkemiz, konuşan liderler değil; yapan, öğreten, bilgili liderler bekliyor. Bunu anlayan ve uygulayan her kurumun, başında bulunan her liderin, yaşadığı her bireyin sorumluluğudur. Aksi takdirde, Türkiye’nin karnivali kontrol edilemez şekilde yürüyecektir.

Yorumlar kapalı.