Emek Öykü Kaya
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Genel
  4. Merhaba ve Hoşçakal Arasında: Bir Benliğin Göçü

Merhaba ve Hoşçakal Arasında: Bir Benliğin Göçü

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bazen bir ülkeyi değil, kendimizin eski hâlini bırakırız.

Her “merhaba” bir doğumdur, her “hoşçakal” küçük bir ölüm.

Ve ikisinin arasında, insan kendini yeniden kurar.

Merhaba.

Ve hoşçakal.

Bu iki kelime, hayatın en kısa ama en yoğun cümlesidir.

İlkinde bir nefes, diğerinde bir suskunluk vardır.

Biri başlatır, diğeri bitirir — ama her ikisi de insanı dönüştürür.

Bugün ben, bu iki kelimenin tam ortasında duruyorum.

Türkiye’ye “hoşçakal”, Hollanda’daki yeni hayatıma “merhaba” diyorum.

Ama aslında ne bir ülkeye veda ediyorum ne de bir başka ülkeye gerçekten gidiyorum.

Ben, kendimin eski hâline “hoşçakal”, yeni hâlime “merhaba” diyorum.

Otuz yıl boyunca bir ülkede yaşadım ama aslında bir coğrafyada değil, bir kimlikte, bir kültürel imgenin içinde var oldum.

Kim olduğumu bana ailemin sesi, toplumun yasası, dilin sınırları söyledi.

Tıpkı Lacan’ın “ayna evresi”nde olduğu gibi kendimi hep başkasının bakışında tanıdım.

O aynada “başarılı kadın”, “iyi evlat”, “disiplinli psikolog” kimlikleriyle gördüm kendimi.

Ama hiçbirinde tam olarak “ben” değildim.

Şimdi o aynadan uzaklaşıyorum.

Türkiye’ye “hoşçakal” derken, yalnızca bir ülkeye değil, o aynadaki yansıma hâlime de el sallıyorum.

Artık birinin bakışında var olmak yerine, kendi bakışımda var olmayı deneyeceğim.

Ve Hollanda’ya giderken, sadece yeni bir coğrafyaya değil, yeni bir simgesel düzene adım atıyorum.

Yeni bir dil, yeni bir yasa, yeni bir düzen…

Çünkü Lacan’ın söylediği gibi:

“Dil, öznenin doğduğu yerdir.”

Ve ben, yeni bir dilde yeniden doğmaya razıyım.

Elbette korkuyorum.

Çünkü her “hoşçakal” biraz ölümdür.

Alıştığın seslerin, kokuların, bakışların yok olması.

Ama her “merhaba” da bir yeniden doğum değil midir?

Eksilerek yeniden var olmak, kaybın içinden anlam bulmak…

İşte insan olmanın en yalın hâli bu.

Bir ülkenin sınırlarını geçmek, bazen çocukluğun yankılarından uzaklaşmaktır.

Bir dili geride bırakmak, annenin sesinden ayrılmak gibidir.

Ben, Türkçe’nin melodisinde büyüdüm; onun cümlelerinde güldüm, onun sessizliğinde ağladım.

Şimdi başka bir dilin içinde susmayı öğreneceğim.

Belki uzun sürecek bir sessizlik olacak bu, ama o sessizlikte yeni bir “ben” filizlenecek.

Yine de biliyorum: gittiğim yer zannedildiği kadar açık değil.

Orada da görünmez sınırlar, soğuk bakışlar, sessiz kabuller var.

Göçmen olmak, sadece kimlikte yazan bir tanım değil; bazen gözlerdeki kısa bir duraklama, bazen kibar bir mesafe, bazen de “bizden değilsin” denmeden hissedilendir.

Yine de korkmuyorum.

Çünkü artık biliyorum: yabancılık, insanın kaderi değil; her doğumun doğal sonucudur.

İnsan, her dilde biraz eksik, her aynada biraz farklıdır.

Ve tam da bu eksiklik, bizi insan yapan şeydir.

Eksiklik artık benim düşmanım değil; aksine, beni harekete geçiren, dönüştüren, diri tutan güç.

Ben eksilmeye razıyım çünkü eksilen yerden ışık sızar.

Bugün bir hayata “hoşçakal” diyorum.

Ama aynı anda, içimde doğan yeni insana “merhaba” diyorum.

O insan hiçbir yere tam olarak ait değil çünkü artık kendine ait.

Ve belki de ilk kez, gerçekten “ben” diyeceğim.

Bu yazı, hem giden hem kalan herkes için.

Kendi iç göçünü yaşayan, ötekiliğin aynasında yeniden doğmaya cesaret edenler için.

Çünkü bazen en büyük değişim, bir ülkenin değil, bir benliğin sınırlarını aşmaktır.

Saygı ve Sevgilerimle

Psk. Emek Öykü KAYA

Merhaba ve Hoşçakal Arasında: Bir Benliğin Göçü
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.

Giriş Yap

Haberite.com ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!